MAHSUR KALDIK - GÖKTÜRK AHMET SELVİ

22.12.2022 247

MAHSUR KALDIK

 

            21 derecede saat 6'da okula gitmek zor. Gerçi 19 derecede saat 12'de okula gitmek de zor aslında. Hazırlandık, Muhiddin çoktan hazırdı Emir de öyle. Dışarı çıktık, okula vardığımızda saat 6.30'tu. Ders, çılgın bilimci Muharrem hocaylaydı. "Back To The Future" filmindeki profesör gibi adam cosplay yapmış sanki. Derste bir şey patlatmadı, en azından konularda geriymişiz. 10. sınıfta 12. sınıf kimyası işliyoruz, adam terminatör gibi tüm okulun fizik, kimya, biyoloji derslerine giriyor.10'da yatar, 4.30'ta kalkar. Müdür bile ondan çekinir yani hayalimdeki belalı makine hoca. Muharrem hocanın dersi bitti, harika beden eğitimi öğretmeni Emre hocanın dersine girecektik. Emre hoca kısa boylu, seyrek saçlı, sevecen, espritüel, yakışıklı bir adamdı. Ayrıca voleybol kulübünün de koçuydu. Teneffüste her zamanki yerimize oturup dedikodu yapmaya koyulduk.

Ben:

-        "Muhiddin, ev sahibi zam yaparsa yurda geçer miyiz?"

Muhiddin:

-        "Özge'yi yeni ev arkadaşı olarak da alabiliriz."

Emir:

-        "Oğlum, kişi başı 1500 lira ödemiyor muyuz? Kişi başı 1600 lira olursa öderiz."

Muhiddin:

-        "Oğlum, biz senin gibi zengin değiliz. Benim babam bana 3000 lira, onunki 3500 lira veriyor."

Emir:

-        "Ne? Ciddi misin? Benimki bana 6000 veriyor."

Zil çaldı. Tam o anda çok sıkı bir yağmur bastırdı.

Ben:

-        "Gençler sohbet koyu ama zil çaldı. Muhittin, Özge mantıklı bu arada."

Derse girdik Emre hoca gelmedi, gelmedi ve inanır mısınız? Yine gelmedi. O sırada yağmur arttı, biz alt kattaydık içeri yavaş yavaş içeri su girmeye başladı. Diğerleri çoktan yukarı çıkmıştı. Ben, Emir, Muhiddin, Salih ve Özge hala aşağıdaydık. Su bileğe kadar gelmişti.

Ben:

-        "Yukarı çıkalım, ders boş herhalde."

Diğerleri "Olur." dediler, ben kapıya yöneldim, kapı açılmıyordu zorladım, zorladım ve sonunda yine açamadım. Salih geldi o da zorladı. O benim aksime bir şey başardı, ne mi başardı? Kapının kolunu çıkarmayı. Telefon çekmiyordu. Allah Allah, Allah Allah, çok garip! Çekerse mahsur kalır mıyız? Ayıpsınız gençler, ayıpsınız. Alt kattaki ısınma odasını size tarif edeyim etmezsem anlamazsınız. Oda dikdörtgen sol ön köşede 2 kanatlı tahta sağlam bir kapısı vardı. 3 metre yüksekliği, 15 metre uzunluğu 10 metre genişliği vardı. Zemin mavi ve boştu. Arka sağ tarafında 5 metre uzunluğunda 5 metre genişliğinde 2 metre yüksekliği vardı. Yaklaşık 2 saat geçti su 1,5 metreye ulaşmıştı. Aralık ayında kar beklerken yağmur gelmesi hayal kırıklığıydı. Evet derdim suyun 1,50 metre olması değil, her yerime yağmur yağmasıydı. Herkes panikti, su 1,75 oldu herkes yüzüyordu. Muhiddin 1.66, Özge de farklı değil 1.70, Salih fena değil 1.76 civarı. Emir'le ben rahatım. O 1.83, Ben 1.80'im. Zıplayarak malzeme odasının tepesine çıktım en azından üşümüyordum. Emir de beni izledi, Salih zorlanarak peşimizden geldi. Özge'ye ve Muhiddin'e ben yardım ettim.

Özge:

-        "Maceraya gel ya."

Muhiddin:

-        "Biz böyle şeyleri her gün yaşıyoruz."

Emir:

-        "Haftada iki kez."

Muhiddin:

-        "Ahmet bir ara Ankara'ya gitmişti bir aylığın; o ay, başımıza bir şey gelmedi."

Ben:

-        "Yapma ya, ayıpsın kanka."

Salih:

-        "Öleceğiz!"

Emir:

-        "Bugüne kadar hiç ölmedik."

Muhiddin:

-        "Yaralanmadık."

Ben:

-        "Ve hala yaşıyorduk."

Hepimiz üşüyorduk hava -5 dereceydi ve hepimiz ıslaktık. Su kapının altından neden mi akıp gitmiyor çünkü kapının altı plastik su geçirmeyen bir malzemeyle kaplı ama kapıyı da engellemiyor, Emre hoca onu rüzgarı engellesin diye taktırdı. Tam ben bunları düşünürken kapıya birileri vurdu. Herkes çok heyecanlandı çünkü çok soğuktu, hipotermiden korkuyorduk. Ben hemen suya atladım ve kapıya doğru yüzdüm. Kapıdaki Emre hocaydı.

Emre hoca:

-        "Orada birileri var mı!?"

 

Ben:

-        "Evet hocam ben, Muhiddin, Özge, Emir ve Salih varız."

Emre Hoca:

-        "Evladım orayı su bastı mı? Bodrumu su basmıştı. İtfaiye o suları tahliye etti."

Ben:

-        "Evet hocam, yaklaşık 1.90."

Emre Hoca:

-        "Dayanın itfaiyeyi çağırıyorum."

Ben:

-        "Hocam fazla heyecanlanmayın. Biz alışığız ama Özge ve Salih fazla korkuyor."

Emre hoca gitti, ben bizimkilerin yanına döndüm. Hepsi heyecanlıydı bizimkiler dışında (Muhiddin ve Emir).

Ben:

-        "Emre hoca geldi, bize yardım getirecek."

Salih ve Özge gerçekte sevindi ama Muhiddin ve Emir yüzlerinde parodisel bir ifadeyle "Yaşasın!" dediler. O sırada Emre hoca bağırdı.

-        "Kapının arkasından çekilin!"

Ben:

-        "Hocam su 1.90, kapının arkasında nasıl duralım?

Emre hoca:

-        Evet, doğru."

Ben bizimkilere döndüm:

-        "Suya girin, su azaldığında atlayamayabiliriz."

Muhiddin:

-        "Suya girince bir yere tutunun."

Özge ve Salih "Tamam." dediler. İtfaiyeciler kapıyı kırdı. Biz sudaydık ama tutunuyorduk. Salih anksiyeteyle meşgulken bir yere tutunmayı unutmuş, kapıya doğru gidiyordu. "Öleceğim!" diye bağırmaya başladı. Elimi bıraktım. Salih kapıya doğru gidiyordu kollarından tuttum, dönüp onunla yer değiştirdim ve onu ittirdim ve "Bir yere tutun!" diye bağırdım, tutundu ama ben tutunamadım ve kapının kırıkları sırtıma saplandı ama o anın adrenaliniyle bir şey hissetmedim. Sular boşalmıştı, bizimkilere battaniye verdiler. Onlar ısınmaya çalışırken gelen sağlık görevlileri benim yaralarımı sarıyordu. Canım yanıyordu, yaralar derindi. Salih benden özür dileyip duruyordu. O sırada Muhiddin:

-        "İlk resmi yaralanmamız gerçekleşti." dedi.

Ben güldüm, canımın yandığını belli etmemeye çalışıyordum. Oturduğumuz bankın yanındaki kanımla kaplı kapıya baktım. İçim kıpır kıpır oldu ve yüzümde istemsiz bir tebessüm oluştu. Emre hocaya döndüm:

-        "Hocam bu kapı hep böyle kalabilir mi?"

Emre hoca:

-        "Anlıyorum, tabii ki kalabilir." dedi.

Herkes bu macerayı düşünürken benim aklımda bu maceranın sözünün ne olması gerektiği vardı. Hah buldum: "Eğer boşsa ders, bekleme sınıfta; dışarı çık dolaş." Fena olmadı sanki.